Aşırı Sağ Siyasetin Göçmenler Üzerindeki Etkisi ve Ayrımcılık

Son yıllarda dünyada aşırı sağ siyaset, birçok ülkede hızlı bir şekilde yükselişe geçmiştir. Bu politik hareketin odak noktası genellikle milliyetçilik, göç karşıtlığı ve “yerli halkların haklarının” korunması söylemleri etrafında şekillenmektedir. Ancak bu söylemler, göçmenler üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratmakta ve toplumlarda ayrımcılığı derinleştirmektedir. Özellikle topluma yön veren kurum ve kuruluşların , bu dinamikleri gözlemlemesi ve analiz ederek çözümler üretmesi hem hukuki hem de insani açıdan büyük önem taşımaktadır.
Göçmenlere Yönelik Politikalarda Sertleşme
Aşırı sağ siyasetlerin güç kazandığı ülkelerde, göç politikalarında belirgin bir sertleşme gözlemlenmektedir. Sınır kontrollerinin artırılması, göçmen kotalarının düşürülmesi ve iltica başvurularının zorlaştırılması bu politikalardan yalnızca birkaçıdır. Örneğin, Avrupa’da bazı ülkeler, uluslararası insan hakları normlarını ihlal edercesine göçmenlerin sınır dışı edilmesini kolaylaştıran düzenlemelere imza atılmaya başlanmıştır. Yakın zamanda bir çok ülkede geri gönderme sayılarında ciddi artışlar görülmektedir. Bu tür politikalar, göçmenlerin hukuki haklarını korumayı daha da zorlaştırmakta ve savunmasız bireyleri yasadışı yollara itmektedir.
Toplumdaki Ayrımcılık ve Yabancı Düşmanlığı
Aşırı sağ siyaset, yalnızca hukuki düzenlemelerle sınırlı kalmayıp, toplumsal algıları da şekillendirmektedir. Göçmenler, birçok ülkede işsizlik, suç oranlarının artışı ve sosyal yardımlardan “haksız yere” faydalanma gibi sorunların başlıca sorumlusu olarak gösterilmektedir. Bu durum, toplumsal kutuplaşmayı artırmakta ve göçmenlere yönelik ayrımcılığı normalleştirmektedir.
Medyanın, özellikle aşırı sağ siyaseti destekleyen kesimlerin, göçmenleri “öteki” olarak göstermesi, yabancı düşmanlığını körükleyen bir diğer unsurdur. Göçmenlere yönelik nefret söylemleri ve fiziksel saldırılar, birçok ülkede artış göstermiştir. Bu durum, göçmenlerin yalnızca hukuki değil, aynı zamanda günlük hayatlarında da ciddi zorluklarla karşılaşmasına neden olmaktadır.
Hukuki Mücadele ve Sivil Toplum Örgütlerinin Rolü
Bu bağlamda, Sivil Toplum Örgütlerinin rolü her zamankinden daha fazla kritik bir hal almıştır. Göçmenler, çoğu zaman dil bariyerleri, kültürel farklılıklar ve ekonomik yetersizlikler nedeniyle haklarını savunmakta güçlük çekmektedir. Sivil Toplum Örgütleri, gönüllülerine hukuki danışmanlık hizmetleri sunmanın ötesinde, bu bireylerin insan haklarını savunmak için kamuoyu oluşturma ve politik reformlara katkıda bulunma sorumluluğunu da beraber taşımaktadır.
Hollanda gibi insan haklarına değer veren ülkelerde bile aşırı sağ söylemlerin güç kazanması, göçmenler için riskleri artırmaktadır. Sivil Toplum Örgütleri, bu tür bir ortamda hukukun üstünlüğünü koruma misyonunu yerine getirirken, aynı zamanda ayrımcılıkla mücadelede aktif bir rol oynamalıdır.
Çözüm Önerileri
- Hukuki Eğitim ve Farkındalık: Göçmenlerin hukuki hakları konusunda bilinçlendirilmesi, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadelede ilk adımdır. Bu bağlamda, göçmenlere yönelik ücretsiz eğitim programları ve danışmanlık hizmetleri sağlanabilir.
- Medya yolu ile Toplumun bilinçlendirilmesi: Medyanın göçmenler hakkındaki taraflı ve olumsuz söylemleri ile mücadele edilmelidir. Bunun yerine, göçmenlerin topluma katkılarını öne çıkaran projeler teşvik edilmeli ve sosyal medyanın gücü kullanılarak toplum bilgilendirilmelidir.
- Politik Reformlar: Hollanda gibi ayrımcılığın Anayasal olarak yasaklandığı ülkelerde göçmenlere yönelik ayrımcı politikaların oluşmasına zemin hazırlayabilecek yasal değişikliklerden uzak durulmalıdır. Ayrıca, göçmenlere eşit fırsatlar sunulması için daha fazla sosyal politikalar geliştirilmelidir.
- Uluslararası İşbirliği: Göç krizleri küresel bir sorundur ve bu sorunun çözümü uluslararası işbirliği gerektirir. İnsan haklarına saygılı ve sürdürülebilir politikalar geliştirilmesi, bu sorunun çözümünde kritik rol oynar. Hollanda, bir çok ülkeye nazaran insan hakları ve ayrımcılık konusunda daha duyarlı bir ülke olup bu konuda aktif rol alabilir.
Sonuç
Yükselen aşırı sağ siyaset, göçmenler üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır. Ancak bu durum, ayrımcılıkla mücadele eden ve insan haklarını savunan bireyler ve kurumlar için bir çağrı niteliğindedir. Göçmenler ile doğrudan veya dolaylı ilgilenen tüm meslekler ve kuruluşlar; hukukun üstünlüğünü koruma ve adaleti sağlama misyonu yanında aşırı ırkçı söylemlerin, göçmenlere yönelik ayrımcılığı arttırmasına karşı olan mücadelede önemli bir görev üstlenmektedir.
Unutmamak gerekir ki; ayrımcılık ve yabancı düşmanlığının olmadığı bir dünya için çalışmak, yalnızca göçmenlerin değil, tüm toplumların huzuru ve geleceği için gereklidir.
Saygılarımla
Av. H.Hüseyin TANRIVERDİ